İşin gerçeği sarhoşların,alkoliklerin isyanı gibiydi ilk gün.Dedim ben dahil bu kitleden bir yol olmaz.Sıhhıye dolmuşuna binmişim gidiyorum ertesi gün Kızılay’a doğru.Dolmuşta değişik bir muhabbet döndü önde tekli koltukta oturanla şoför arasında;
“Tekli koltuktaki-Ya bugün neden trafik böyle kalabalık?
Şoför-Çankırı günleri var AKM’de ondandır herhalde.
Tekli koltuktaki-Bizim Rize günleri en kalabalık günlerdir.Yok başka bir şey var.”
Rizelinin Çankırıyı ezmesine mi yanayım,Gökçek’in garip günler peşinden koşmasına mı sinirleneyim doğrusu ben de anlam verememiştim trafik yoğunluğuna.Neyse Sıhhıye’de dolmuştan indim arkadaşlarla buluşmak için Sakarya’ya girdim,oradan Ziya Gökalp’e ve malum buluşma mekanıydı hedefim.Sakarya’dan Ziya Gökalp’e girmemle “la noluyor” demem bir oldu.70-80 kadar siyah-yeşil bayraklı,anarşist kılıklı ve düşünceli arkadaşlar agresif hareketlerde bulunuyordu.Trafik akışı yoktu,aralarından geçerek malum mekana geldim ve çocuklara sordum “lan noluyor” cevap ise “abi mevzu bildiğin gibi değil” oldu.Biraz baktım caddeye Toma aracı sürekli ileri-geri gidip duruyordu cadde boyunca.Bir iki baktım sonra ben de caddeye olanları yakından anlamak,izlemek için girdim.Harbiden olanlar bildiğim,tahmin ettiğim gibi değildi.İsyan halleri söz konusuydu,bildiğin daha doğrusu icraatta pek bilmediğimiz ama hep temenni edile gelen isyan halleri.
Ziya Gökalp’te trafik yoktu çatışmalar nedeniyle.Kızılay’ın diğer bölgelerinde de sıkıntı olduğu aşikardı.Devletin gayet resmi kuvvetleri sözde korumakla görevli oldukları ülkenin insanlarına karşı müthiş bir direnç(!) gösteriyordu lakin.Devlet insanları için vardı lakin,öküz nerede dağa kaçtı misali.
İşte o sıralar sanırım ben ve arkadaşlarımın tribünlerden gelen alışkanlıktan olsa gerek ettiğimiz küfürlere çevremizden uyarı geldi “yoldaşlar küfür yok,küfür bize yakışmaz”.İlerleyen günlerde de feminist ablalardan cinsiyetçi,seksist küfürler ettiğimiz yönünde birçok uyarı geldi.Kendilerine sözden öte öyle bir amacımız olmadığını ifade etmeye çalıştık ama nafile.
İşte bizi uyaran o insanların başta Ethem Sarısülük en cesurlarımız,en korkusuzlarımız olduğunu sonradan öğrendik.Nerden bilebilirdik Ethem’le aynı alanda olduğumuzu,belki de yan yana olduğumuzu.
Yaşadığımız birçok renkli anlar da oldu.Bir gün çatışmaların en yoğun olduğu günlerden,2 Haziran Pazar günü olsa gerek iki elinde ikişer portakalla sarhoş bir dayı çıka geldi.Plastik mermilerin,biber gazı fişeklerinin insanların kafasının üzerinden vızır vır geçtiği,kiminin ciddi yaralandığı anlardı.Portakallı dayı,kendini mermi ve fişeklerden korumak için tam siperdeki öncü kuvvetlere seslendi “ herkes taş atmayı kessin,bırakın taş atmayı.şimdi hepsinin anasını s….m” diyerek önlere gitti ve görevini yerine getirdi.
Yine bir akşam Meşrutiyet’te bir arkadaş boş bira şişesini kağıt toplayıcı çocuğa vermek istediğinde çocuktan gelen tepki oldukça yerindeydi “bana ne veriyorsun,polislere atsana”.
Sonra günler günlere karıştı.Yok lan o olay Çarşamba oldu,Çarşamba değil Salıydı gibi muhabbetler döndü.
İsyankar çoğunlukla olan yaş farkından dolayı birçok duvar yazısı mevzusuna da sonra ayıktım Birgül abla mevzusu,GTA,winter is coming,sis atma o.ç. vs gibi.
Gösteriler boyunca bir çok duygunun en uç hallerini yaşadık;Ethem’in cenaze töreninde ailesinin evinin önünden geçerken “Anne ağlama evlatların burada” derken gözlerimiz doldu,yine Ethem’in cenaze törenine resmi kuvvetlerin tahammülsüzlüğüne duyduğumuz öfke,hiç tanımadığımız insanlarla en zor anlarda dayanışmayı,portakallı dayının kattığı neşeyi vs vs.En güzeli de daha çok araba geçsin diye düzenlenen geniş caddelerde dar kaldırımlara sıkıştırılan bizlerin yürüyebilmesiydi. Parklar,sokaklar,caddeler kısaca her şey insanındır,insan için olmalıdır.
Netice olarak bir daha öğrendik ki;özgürlük de ekmek su gibi olmazsa olmazlarımızdandır.
Not: Unutmayalım diye; http://www.birikimdergisi.com/birikim/makale.aspx?mid=978
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder